Eski Anadolu mitolojisine göre, dünya üzerinde birçok Tanrı bulunmaktaydı. Bunlar çeşitli doğa olaylarından ya da canlı cansız varlıkların kontrolünden, davranışlarından sorumluydular. İnanışa göre bu tanrılar insan şeklindeydi ve insanlarla ilişkiye de girerlerdi. Size narsisizm sözcüğünün kaynağını oluşturan Narkissos’un mitolojik öyküsünü aktaracağım. Kendine aşık olanlara aldırmayıp, onları karşılıksız bırakan ve çok güzel bir peri kızı olan Ekho, bir gün avlanan bir avcı görür. Narkissos adındaki bu avcı çok yakışıklıdır. Ekho bu genç avcıya ilk görüşte aşık olur, ancak Narkissos bu sevgiye karşılık veremeyerek, peri kızının yanından uzaklaşır.
Ekho bu durum karşısında günden güne erir, kara sevda ile içine kapanarak ölür. Bütün vücudundan arta kalan kemikleri kayalara, sesi ise bu kayalarda “eko” dediğimiz yankılara dönüşür. Olimpos dağında oturan tanrılar bu duruma çok kızarlar ve Narkissosu cezalandırmaya karar verirler. Günlerden bir gün av peşindeki Narkissos, susamış ve bitkin bir şekilde bir nehir kenarına gelip, buradan su içmek için eğildiğinde, sudan yansıyan kendi yüzü ve vücudunun güzelliğini görür. O da daha önce fark edemediği bu güzellik karşısında adeta büyülenir. Yerinden kalkamaz, kendine aşık olmuştur. O ana dek kimseyi sevmediği kadar sevmiştir kendi görüntüsünü. Oracıkta kala kalır, ne su içebilir ne de yemek yiyebilir, aynı Ekho gibi Narkissos da günden güne erimeye başlar ve sadece kendini seyrederek ömrünü tüketir. Öldükten sonra da vücudu Nergis çiçeklerine dönüşür.
İşte narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler de bu şekilde kendilerine aşık, hep en önde, en gözde olmak isteyen, başkalarının düşünce ya da isteklerinde gereken ilgiyi gösteremeyen kişilerdir. Plan ve hedeflerine ulaşamadıklarında, gereken ilgiyi göremediklerinde aynı Narkissos gibi erirler ve çökerler.